Çocuk Oyunu - Çocuk Tiyatrosu



                                                KİM BU EVİN SAHİBİ?
                        İki perdelik çocuk oyunu
         Nalıncı ile Padişah adlı Türk masalından oyunlaştıran
                     Miyase Sertbarut
                  (Bu oyun Devlet Tiyatroları repertuarına girmiştir.)


OYUNCULAR:
Nalıncı
Peri Kızı
Peri Kızları ( altı kişi)
Dadı
Padişah
Vezirler ( üç kişi)
Uşak
Çam
Çınar
1.Komşu
2.Komşu
Kız


I.Perde

1.Sahne
Odunlar, kütükler, kurumuş dallar, yeşil çalılar, kayalar sahneye serpiştirilmiştir. Bir oyuncu genç bir çam, diğeri yaşlı bir çınar rolünde sahnede kıpırdamadan dururlar. Nalıncı sahneye girer. Omzunda birbirine iple bağlanmış bir çift güzel nalın sarkmaktadır, yanı sıra bir balta ve elinde de ip. Bir şey aramaktadır. Kuru bir kütüğü görür, alır, inceler, beğenmez.
NALINCI         : Bu olmaz! Bu kütükten hiçbir şey olmaz!
Nalıncı kütüğü bırakır, ama dikkatsizliğinden kendi ayakları üzerine düşürür ve acıyla ayağını ovuşturur.
NALINCI         : Hayır hayır bundan iyi nalın olmaz! İnsanın ayağını çok acıtıyor!
ÇAM                 : Ne dedi, ne dedi?
ÇINAR             :  Bundan iyi nalın olmaz, dedi.
ÇAM                 : Nalın mı? Nalın da neymiş?
ÇINAR              : Sen de hiçbir şey bilmiyorsun çam kardeş?
ÇAM                 : Eee yaşım senin kadar olsaydı, ben de her şeyi bilirdim.
ÇINAR              : Akıl yaşta değil baştadır.
ÇAM                 : Ee başım senin kadar olsaydı, ben de her şeyi bilirdim. Sahi? Ne arıyor bu oduncu burada?
ÇINAR              : Oduncu değil o, nalıncı nalıncı…
ÇAM                 : İyi de nalını bilmeyen nalıncıyı ne bilir? Senin yaşında olsam bilirdim.
ÇINAR              : Akıl yaşta değil baştadır.
ÇAM                 : Söyler söyler bunu söylersin. Üff! Seninle konuşmak çok sıkıcı. Dur şu oduncuyu bir şamarlayayım da eğlenelim.
Çam, bir dalı ile nalıncıya vurur. Beklenmedik hareket üzerine nalıncı irkilir, sendeler, düşer. Kendisine çarpan çam dalına bakar.
NALINCI         : Havada rüzgar da yok, bu dal nasıl sallandı böyle!
ÇINAR              : Yaptığın pis bir şakaydı çam kardeş
ÇAM                 : Akıl yaşta değil baştadır.
ÇINAR              : Ne ilgisi var bu atasözünün konuyla?
ÇAM                 : Sen de yerli yersiz söylersin ya, belki benimki de uygun düşer diye söyledim.
NALINCI         : Öyle güzel bir kütük bulmalıyım ki, kimsenin yontamadığı bir nalın yontayım ondan. Prenseslerin, kraliçelerin ayaklarında sedefleriyle gümüşleriyle parıl parıl parlasın. Gören o ayaklardan gözünü alamasın. Herkes “İşte desin, Nalıncı Mehmet’in eseri bu!
ÇAM                 : Hah! Böylece tanışmış olduk Nalıncı Mehmet’le, ama çınar kardeş söyle hadi, nedir nalın?
ÇINAR              : Mehmet Ağa’nın omzundan sarkan şeyi görüyor musun?
ÇAM                 : Evet bütün oduncularda var ondan, keskin, parlak, can yakan bir şey, onun gövdemle tanışmasını asla istemem.
ÇINAR              : Canım baltayı demiyorum ben.
ÇAM                 : Şu uzun ipi diyorsan onunla da tanışığız uzun zaman önceden.
ÇINAR              : Hayır hayır, o da değil…
ÇAM                 : Kareli gömleğin adı nalın mı? Allah Allah demek gömlekler kütükten yapılıyor, ben de pamuktan yapılır sanırdım…
ÇINAR              : Ne gömleği! Omzunda asılı olan, hani gümüş işlemeli…
ÇAM                 : Aa! O takunyaların adı nalın mı? Neden nalın demişler ki? Takunya demek daha güzel, yürürken “tak tak” ettiği için adı da yakışıyor. Nalın neymiş? Nal gibi!
ÇINAR              : Eh o da bir çeşit nal sayılır.
ÇAM                 : A! Ne ayıp sen şimdi insanları hayvan gibi mi görüyorsun? Nasıl söylersin bunu! Yaşından başından utan!
ÇINAR              : Akıl yaşta değil baştadır.
ÇAM                 : Bak yine kullandın bu sözü. Sen her söylediğinde uyuyor da ben söyleyince neden uymuyor?
ÇINAR              : Üzülme bir gün sen de uygun yerde söylersin.
ÇAM                 : Demek Takunyacı Mehmet bu…
ÇINAR              : Hayır Nalıncı Mehmet …
ÇAM                 : Canım ne fark eder, ikisi de aynı şey…
ÇINAR              : Ayağına giydiğinde aynı şeydir.
ÇAM                 : Başına takınca aynı şey değil mi? Takunyayı başa giyince takke mi diyeceğiz?
ÇINAR              : Üfff! Ne zor anlıyorsun sen. Bu, adamın lakabı, yani takma adı… Nalıncı… Adamın adı gibi bir şey olmuş nasıl değiştirelim?
Nalıncı bir kütüğün önünde durur. Dokunur, şaşkınlıkla bakar, parmağıyla dokunup tadına bakar gibi yapar.
ÇAM                 : Anlaşılan senin nalıncı çok aç, baksana kütüğü yiyecek.
ÇINAR              : Hayır kütüğü çok beğendi.
ÇAM                 : Tamam işte, beğendi ve yiyecek, ya sonra bizi de yerse.
ÇINAR              : Saçmalama, o bir nalıncı.
ÇAM                 : Nalıncılar yemek yemez mi?
ÇINAR              : Öfff be akılsızlığın da bu kadarı! O kütüğü işleyecek, yani ondan nalın yapacak, onu daha iyi tanımak için de bütün duyu organlarını kullanıyor. Kokladı, dokundu, tattı…
ÇAM                 : Ama işitme organını kullanmadı. (güler) Çünkü bir kütük konuşamaz! Öyle değil mi? (Güler)
ÇINAR              : Amma espri! Kendin söyle kendin gül. Kütüklerin ne zaman ne yapacağı hiç belli olmaz. Bir bakarsın 20 yıl önce kesilmiş ve artık yalnızca kupkuru bir kütük gibi görünen şey, yemyeşil bir filiz verip yeniden ağaç oluyor.
ÇAM                 : (Alaylı) Ya da senin gibi beş yüz yıllık bir çınar bir anda kütük oluyor.
ÇINAR              : (Öfkeli) Gevezelik yapma! Dinle, nalıncı bir şeyler mırıldanıyor.
NALINCI         : (Kütüğü okşayarak) Tanrım yıllardır böyle güzel bir kütüğe rastlamamıştım. Ne ağacı olduğunu da anlamadım; çam değil, çınar değil, kavak değil, köknar değil, incire hiç benzemez, dut desen, o hiç değil. Böylesini ne gördüm ne işittim. Sanki dünyanın uzak bir köşesinden yanlışlıkla buraya gelmiş gibi. Bununla yapacağım takunyaları saray hanımları kapış kapış alırlar.
Nalıncı, omzundaki ipi kütüğe bağlar ve şarkı söyleyerek kütüğü çeker.
NALINCI      :
Nalıncının nalınları
Tak tak eder ayakları
Gece gündüz çalışır
Hiç usanmaz parmakları
Güllerle sedeflerle
Hep süsler topukları
Ah nalıncı nalıncı!
Çalış akşama kadar
Senin ince emeğinle
Güzelleşsin ayaklar
Nalıncı çıkar. Sahne kararır.

 2. Sahne
Sabah. Nalıncının yoksul evi. Çeşitli boylarda tahta parçaları, kesme aletleri, nalınlar… Bir tarafta ocak, bir tarafta yoksul bir yatak. Oda dağınık. Kapının yanında nalıncının ormanda bulduğu iri kütük. Nalıncı yataktan gerinerek kalkar. Açlığını midesini ovuşturarak belli eder.
NALINCI      : Hiç olmazsa rüyamda karnımı doyurabilseydim, ama bugün de aç uyandım. Acaba çorbanın hepsini dün içmiş miydim?
Ocaktaki boş tencereye doğru giderken ayağı yerdeki nalınlara takılır. Sendeler, düşer.
NALINCI      : (Nalını eline alıp sitem eder.) Ben seni ne diye yonttum ha! Kütüklükten kurtul diye değil mi? Sen hâlâ kütük oğlu kütüksün! Ocağa atıp yakardım seni, ama üstünde pişirecek bir patatesim bile yok. Kızdırma kafamı! Şimdi pazara gidip bir çift nalın satarım, bir kilo patates alırım, seni ocağa sürerim, sen kül olursun, patates lokum, ben de karnı doymuş Nalıncı Mehmet.
Nalını ocağa doğru fırlatır. Sonra kıyamaz, olduğu yerde sürünerek nalına gider.
NALINCI      : Kıyamam sana, nasıl yakarım seni, bağışla beni. Onca emek ettim, onca ter döktüm seni işlemek için. Nasıl kül ederim bir çift pembe topuk için ürettiğim bu güzelliği.
Nalını çiftiyle birlikte kaldırıp diğerlerinin yanına düzgünce koyar. Boş tencereye bakar.
NALINCI      : Çorbayı dün gece bitirmişim demek ki. (Nalınlara döner.) Bitirmiştim değil mi? Yoksa siz mi içtiniz? (Yaklaşır) Ne bu senin ağzının kenarındaki? Akşamki yoğurtlu çorba bulaşığı mı? Hem çorbamı içersin gizlice, hem ağzını silmezsin öyle mi?
NALINCI      : (Masadaki su testisine yürür.) Hiç olmazsa suyla doldurayım karnımı. Ne demiş eskiler, iki su, bir ekmek eder. Bir çift nalın ne eder peki? (Nalınlara) Bilmiyorsunuz tabii, kimi nalın var ki bir kilo et eder, kimi var ki bir bütün kuzu eder, kimi var bir teneke peynir, kimi de… (Kapının yanındaki iri kütüğe yaklaşır. Kütüğü hayranlıkla okşar sever.) Kimi de kimi de paha biçilmez şeyler eder. Saray hanımlarının ayaklarına yakışan bir nalın, kimi zaman bir çuval altın eder. (Su testisini kafasına diker. Boştur.) Su bile yok! Nalıncı Mehmet’in evinde su bile yok! Öff öff en iyisi kendimi hemen pazara atayım, bir çift nalın satayım. Parasıyla güzelce karnımı doyurayım. (Omzuna birkaç çift nalın asar.) Suyumu alayım kuyudan, peynirimi koyuncu Hamza’dan, ekmeğimi Gülsüm Bacı’dan… Sonra dönüp nalın yapmaya devam…
Nalıncı odadan çıkar. Kapının yanındaki iri kütüğün çevresinde renkli sisler oluşmaya başlar, hafif gizemli bir müzik. Kütük bir kapı gibi açılır. İçinden uzun saçlı, uzun renkli tül elbiseler içinde güzel altı peri kızı çıkar. En son çıkan yedinci peri, hepsinden farklı giyinmiştir ve kızların başı olduğu bellidir. Müzik eşliğinde dans ederler. Şarkı söylerler:
Nalıncının nalınları
Tak tak eder ayakları
Gece gündüz çalışır
Hiç usanmaz parmakları
Güllerle sedeflerle
Hep süsler topukları
Ah nalıncı nalıncı!
Çalış akşama kadar
Senin ince emeğinle
Güzelleşsin ayaklar

Dans sürerken kızların başı üç kez ellerini çırpıp müziği ve dansı durdurur.
PERİ KIZI     : Hadi bakalım kızlar, buraya yalnızca gülüp oynamaya gelmedik! İşe koyulalım! Her tarafı kırmızıyla donatalım.
Kızlar müzik eşliğinde dans ederek evi temizleyip düzenlemeye başlar. Yatak örtüsü, masa örtüsü değişir, kırmızı yepyeni örtülerle nalıncının evi bir anda güzelleşir. Peri kızı da ocaktaki tencereye bir şeyler atmakta kepçeyle karıştırıp yemek yapmaktadır. Arada bir koklar ve aldığı kokudan hoşnut kalır. Masa meyvelerle donatılır. Peri kızı yeniden elini üç kez vurur.
PERİ KIZI     : Kızlar! Kızlar! Hadi yeter bugünlük bu çalışma, eğer şimdi dönmezsek yuvamıza, yakalar bizi Nalıncı Mehmet Ağa.
Kızlar birer birer kütüğün kapısından içeri girerler, en son peri kızı da girip kapıyı kapatır. Bir süre sonra nalıncı omzunda satamadığı nalınlarla süklüm püklüm eve girer. Elinde evinin kocaman anahtarı vardır. Odanın halini görünce elindeki koca anahtarı yere düşürür.
NALINCI      : Ay aman, kimin evine girdim ben? Açlıktan evimi şaşırıp başkasının evine girdim herhalde. (Eğilip düşürdüğü anahtarı alır.) Bu anahtar benim anahtarım ama nasıl oluyorsa bu ev benim değil. Bu meyveler, bu masa örtüsü, bu yatak... Kim bilir hangi zenginin evine girdim ben? Yakalanmadan kaçayım hemen!
Nalıncı evden çıkar, evin çevresinde telaşla koşturmaya başlar. Karşılaştığı iki komşusunu durdurur.
NALINCI      : Komşular! Komşular! Ben evimi kaybettim! Evim yok, yer yarılmış gibi yok! Yerin dibine girmiş gibi yok! N’olur bulun evimi!
1. KOMŞU     : Sen aklını mı kaçırdı nalıncı! Ev kaybolur mu?
NALINCI      : Ev mi kayboldu, ben mi bilmem, ama bu anahtar başkasının evini açıyor?
2.KOMŞU      : Hadi hadi eğlenme bizimle! Yürü git evine!
NALINCI      : (Ağlar) Giremem o eve, hırsız sanıp hapse atarlar beni! O ev benim değil ki…
İki komşu kollarından zorla kaldırıp sürükleye sürükleye Nalıncı’yı evinden içeri atarlar.
1.KOMŞU      : Hadi Nalıncı Mehmet, işte yıllardır oturduğun ev burası, eğlenme bizimle!
2.KOMŞU      : Kaybolan evin değil, aklın! Kütüklerle konuşa konuşa aklını mı oynattın?
Komşular kapıyı kapatıp giderler. Nalıncı ürkerek eşyalara bakar, dokunmaya çekinir.
NALINCI      : Hey Allahım, ben şimdi ne yapayım? Bu ev benim değil. Ya şimdi ev sahibi geliverirse... Amaaan neyse, gelirlerse bekçilik ediyordum derim. öldürmezler ya…
Masadaki yemeklerin tadına bakar. Her şeyin göz kamaştırıcılığından eli ayağına
dolaşır.
NALINCI      : Ne yaparım ev sahibi gelirse? Ya saklanırım bir yere ya kapıdan kaçar giderim. Yemekler de ne güzel olmuş! (Bir köşedeki nalınları fark eder.) Aaa! Nalınlar! Demek bu evin sahibi de nalıncı. Ama böyle zengin bir adam, neden oturup ağaç yontsun ki… Mutlaka satın almıştır. (Yatağa yaklaşır. Yumuşaklığını kontrol eder.)Yatak da nasıl yumuşak! (Esner) Uykum da geldi, ama ya gece ev sahibi gelirse, beni kendi yatağında uyur bulursa, ne söylerim? Ne derim ona? Beni komşular buraya zorla soktu, derim. Bekçiyim, derim. Hırsız girmesin diye bütün gece bekledim, derim. Yastık da nasıl yumuşak! Sanki kuş tüyünden… Birazcık uyuyayım bari, ses duyarsam fırlarım yataktan. (Yatar, bir sinek vızıltısı duyar, fırlar.) Ev sahibi mi geldi acaba? (Havada dönen sineği gözüyle, kafasıyla takip eder.) Hey karasinek, evin sahibi sen misin? Yoksa ev sahibinin sineği misin? Sineği geldiğine göre, ev sahibi de çıkar gelir herhalde. Neyse gürültü duyar duymaz fırlarım ben yataktan. (Yatağa uzanır, gök gürültüsü duyar, fırlar.) Bu da neydi böyle! (Tekrar gök gürültüsü gelir. Nalıncı korkar.) Yoksa ben? Yoksa ben fırtınanın evine mi girdim bilmeden! Az sonra doluyla yağmurla basarsa evi, sulara sellere atarsa gövdemi!
(Yağmur efekti)
NALINCI      : Yağmur başladı, ama kapıdan giren yok. Bu ev fırtınanın da değil demek ki!  Peki, kim bu evin sahibi? Öfff! Uykum da var, biraz daha uyuyayım en iyisi
 Uyur, ışıklar kararır. Bir süre sonra pencerede gün ışığı belirir. Nalıncı yatakta yavaş yavaş uyanma belirtileri gösterir. Bir anda başka evde uyandığını anımsayıp fırlayarak yataktan kalkar.
NALINCI      : Sabah olmuş! Ev sahibi gece gelmemiş demek ki, o gelmeden hemen fırlayıp gitmeli.
Nalıncı gülünç hareketlerle pantolonunu ayakkabısını telaşla düşe kalka giyer, kesici yontucu aletlerini alır, kapıdan hırsız gibi kaçar gider. O gider gitmez yine kütüğün çevresinde renkli sisler belirir. Hafif, gizemli bir müzikle kütüğün kapısı açılır. Peri kızları birer birer çıkıp dans etmeye başlarlar. Şarkı söylerler:
Nalıncının nalınları
Tak tak eder ayakları
Gece gündüz çalışır
Hiç usanmaz parmakları
Güllerle sedeflerle
Hep süsler topukları
Ah nalıncı nalıncı!
Çalış akşama kadar
Senin ince emeğinle
Güzelleşsin ayaklar
Son çıkan peri kızı ellerini üç kez vurur.
PERİ KIZI     : Kızlar kızlar! Hadi evi silip süpürelim. Odayı baştan aşağıya yeşillerle süsleyelim.
Peri kızları, müzik eşliğinde dans ederek kırmızı örtüleri kaldırıp yeşil örtülerle, tüllerle bütün odayı donatır güzelleştirirler. Peri kızı da yine ocağın başına geçip bir yemek hazırlar. Arada bir tadına bakıp nefis olduğunu belli eder. İşler bitince peri kızı ellerini üç kez vurur.
PERİ KIZI     : Kızlar kızlar, hadi artık yurdumuza dönelim. Nalıncı gelmek üzere yakalanmayalım kendisine.
Kızlar girer kütük kapanır. Az sonra Nalıncı Mehmet süklüm püklüm kapıya gelir,
kocaman anahtarıyla kapıyı açar. Odadaki değişikliğe şaşarak yine kocaman
anahtarını yere düşürür.
NALINCI      : Bu sefer kimin evine girdim ben! Delirdim mi Tanrım! Her gün başka bir ev! Dün kızıla boyanmıştı, bugün yemyeşil bir orman! Açlıktan hayal görüyorum anlaşılan. Şu yeşil elmayı bir ısırayım, o zaman belli olur hayal mi değil mi bu yaşanılan?
Masaya yürür, ortadaki tabaktan koca bir yeşil elma alır, irice bir parça ısırır.
NALINCI      : (Ağzı dolu) Öyle tatlı, öyle sulu ki... Besbelli ki gerçek bir elma bu. İnsan, hayali bir elmayı hart diye ısırabilir mi? Ama yine başkasının evi, başkasının elması...
Koşarak evden çıkar. Dışarıda karşılaştığı komşularından yardım ister.
NALINCI      : Komşular, arkadaşlar! Bana bir hal oldu, yine yitirdim ben evimi!
1.KOMŞU      : Ya Mehmet Ağa, sen aklı başında bir adamsın, eğlenme bizimle!
NALINCI      : Vallahi doğru söylüyorum! Evimin yerine başka bir ev gelmiş. Bu ev benim evim değil!
2.KOMŞU      :Bu ev kırk yıldır senin, hatta yüz kırk yıldır sülalenin evi, dalga geçme bizimle, git nalınlarını yont yine.
NALINCI      : Yalvarırım yardım edin bana! Siz ne biçim komşusunuz, dar günümde beni sokakta mı bırakacaksınız? Hadi evimi bulun n’olur!
1.KOMŞU      : (İkinci komşuya işaretle) Hadi şunun evini bulayım ben.  (Olduğu yerde dönerek tekerleme söyler. Varsaydığı evleri parmağıyla sayar)
Ooooo çık çıkalım çardağa
Yem verelim ördeğe
Ördek yemini yemeden
Ciyak miyak demeden
Ak kıdı mık kıdı
Çıktım çıkardım.
(Parmağıyla yaptığı sayım sonunda nalıncının kapısını işaret eder.) İşte! Gördün mü? Senin evin burasıymış. Hadi gir evine.
NALINCI      :(Omuz silker.) Hayır! Orası benim evim değil.
2.KOMŞU      : Dur bir de ben sayayım. (Olduğu yerde çocuk gibi dönerek tekerleme söyleyip  varsaydığı evleri sayar.)
Ooooo…
Pazara gittim
Pazar yok
Eve geldim
Annem yok
Bebeğe baktım
Beşik yok
Çorbaya baktım
Kaşık yok
Dedeme baktım
Sakalı yok
Yok yok yok.
(Parmağı yine nalıncının kapısında durur.) İşte senin evin!
NALINCI      : Yok! Yok! O ev benim değil! Zaten sen de tekerlemeyi yok yok diye bitirdin. Benim evim yok.
(İki komşu, nalıncının koltuk altlarından tutup zorla kapıdan içeri iterler. Nalıncı korka korka eşyalara dokunur. Yatağa dokunur. Kazandaki çorbanın tadına bakar.)
NALINCI      : Kimbilir kimin evi! Çorba da sıcak… Ya şimdi çıkıp gelirse sahibi? Namusuyla, alın teriyle para kazanan ben, bundan sonra hırsız diye mi anılacağım. Komşular da bir tuhaf, başkasının evine beni zorla koydular. (Boşvermişçesine elini sallar.) Ne yapayım, ev sahibi gelirse, o iki komşuyu gösteririm, bunlar beni zorla evin burasıdır diye içeri koydular derim. (Yine çorbanın tadına bakar.) Çorba da ne güzel olmuş, sanki dersin bir peri kızı pişirmiş. En iyisi karnımı doyurup yatayım, sabah ola hayrola…
Çanağa koyduğu çorbayı içerken ışıklar kararır. Tekrar yandığında yatakta uyanmak üzeredir. Esneyerek kalkar, birden başka bir evde olduğunu düşünüp aceleyle toparlanır. Masadaki çanağı görür, kazana bakar.
NALINCI:      Çorba eksilmemiş, demek ki ev sahibi gelmemiş. Bu işte bir iş var
                        amma, ne yapmalı da anlamalı. (Birden aklına bir şey gelir.) En iyisi…
                        evet, en iyisi öyle yapmalı.
Nalıncı kapıyı açar, çıkar gibi yapar, ama çıkmaz. Tekrar kapıyı kapatıp bir eşyanın arkasına siner. Biraz zaman geçer. Kütüğün kapısı açılır. Peri kızları müzik eşliğinde dans ederek çıkmaya başlarlar. Nalıncı şaşkınlıkla onları izler. Kızlar nalıncıyı fark etmezler. Dans ve şarkı başlar:
Nalıncının nalınları
Tak tak eder ayakları
Gece gündüz çalışır
Hiç usanmaz parmakları
Güllerle sedeflerle
Hep süsler topukları
Ah nalıncı nalıncı!
Çalış akşama kadar
Senin ince emeğinle
Güzelleşsin ayaklar
Peri kızlarının başı yine ellerini üç kez çırpar.
PERİ KIZI     : Kızlar kızlar! Haydi evi silip süpürelim, bugün de pembe örtülerle süsleyelim.
Kızlar müzikle dans ederek temizlik yaparlar, pembe örtülerle bütün odayı donatırlar. Peri kızı da yine yemek yapar. Peri kızı çalışmanın bitiminde, ellerini çırpar.
PERİ KZI       : Hadi kızlar dönelim artık, işimiz bitti. Nalıncıya yakalanmadan gidelim şimdi.
Nalıncı köşesinden her şeyi anlamış bir ifadeyle başını sallar. Kızlar birer birer kütüğe girip kaybolurlar. Son olarak peri kızı tam girip kaybolacakken nalıncı kızı kolundan kavrar. Kütüğün kapısını kapatır, gitmesine engel olur.
NALINCI      : İn misin cin misin?
PERİ KIZI     : Ne inim ne cinim, peri padişahının kızıyım.
NALINCI      : Beni deli ettin peri kızı, önce yaptığın işlerle, şimdi de güzelliğinle başımı döndürdün. Eğer kabul edersen, evlenmek isterim seninle.
PERİ KIZI     : Ben de seni sevdim Nalıncı! Dürüst, namuslu çalışkan adamsın, hem de pek yakışıklısın, ben de eş olarak istemiştim seni, işte bunun için üç gündür değiştiriyorum evini.
NALINCI      : Dünyada benim gibi şanslı adam var mıdır acaba? Gönlümün güzeli tıpış tıpış geldi kendi ayaklarıyla!
PERİ KIZI     : Dünyada benden şanslı peri kızı var mıdır acaba? Kalbim bu dünyanın en dürüst en çalışkan adamına ulaştı kolayca.
Birbirlerine sarılırlar. Işıklar kararır.

3.Sahne
Nalıncı, neşe içinde pazar yerinde dolaşır. Nalın satmaya çalışır.
NALINCI      : Nalınlarım var! Ayakta nasır yapmaz, bileği burkmaz! Mis kokulu ağaçlardan sizler için yonttum ben. Haydi ağalar beyler, yok mu Nalıncı Mehmet’in nalınlarından isteyen?
1.KOMŞU      : Ooo Nalıncı Mehmet, bakıyorum peri kızını aldın alalı yüzün güleç.
2.KOMŞU      : Artık evini de şaşırmıyorsun…
1.KOMŞU      : Ama sana kötü bir haberim var Nalıncı. Padişah’ın veziri haber yolladı bu sabah. Padişahımızın senden bir isteği varmış.
NALINCI      : (Sevinir.) Yoksa nalın mı isteyecek benden? Tanrım sana şükürler olsun, sonunda saraya nalın yapan meşhur bir nalıncı olacağım.
1.KOMŞU      : Dur nalıncı dur, iyi haber demedim ki kötü haber dedim.
2.KOMŞU      : Zaten saraydan iyi haber çıktığı görülmüş müdür? Ya vergiler artar, ya düğün yemekleri için bedava aşçı bulaşıkçı aranır, ya da savaşa asker toplanır.
1.KOMŞU      : Padişah senin peri kızının güzelliğini duymuş.
NALINCI      : Ona neymiş benim peri kızının güzelliğinden. Hem peri kızı beni seviyor, beni istedi. İsteseydi padişahın eşi olurdu, ama onu değil, beni seçti.
1.KOMŞU      : Orası beni ilgilendirmez. Ben sana padişahın dediklerini aktarmakla görevliyim. Diyor ki padişah “Ya o kızı bana getirsin ya da istediğimi harfi harfine yapsın. Yoksa boynu celladındır.” demiş.
NALINCI      : Vay vay… Ben boynumu cellattan mı aldım ki boynumu cellada verecekmişim. Sanki tavuk kestiriyor, (öykünür) “Yoksa boynu celladındır.” Pöh! Padişahlık kafa kestirmek sanki!
2.KOMŞU      : Aman sus, bir duyan olur da padişaha karşı gelmiş, ileri geri konuşmuş diye haber uçurur.
NALINCI      : Ne istiyormuş peki?
1.KOMŞU      : Halı, bir halı istiyormuş.
NALINCI      : (Rahatlar.) Halı mı? Aman istediği halı olsun, ben de olmaz yapılamaz bir şey isteyecek sandım. Benim peri kızı ona bir haftada, bilemedin iki haftada dokur halısını.
1.KOMŞU      : Öyle bildiğin halılardan değil nalıncı.
NALINCI      : Ne halısı peki? Uçan halı mı? Uçan halıyı ben bulsam bu bela yerden uçar gider, kendime daha adil bir memleket bulurdum.
1.KOMŞU      : Değil değil, öyle bir halı istiyormuş ki gözünün gördüğü her yeri kaplayacakmış.
NALINCI      : Gözünün gördüğü her yeri ha!
2.KOMŞU      : Evet, gözünün gördüğü her yeri!
NALINCI      : Yola baksa yol halı, dağa baksa dağ halı, öyle mi?
1.KOMŞU      : Evet, peri kızını ille de alacak ya, tabii ki yapamayacağın bir şey istiyor.
NALINCI      : Ne yapacağım ben şimdi? İmkânsız! Boynum tavuk boynu gibi celladın önünde eğilecek demek ki. En iyisi gidip peri kızıyla vedalaşayım.
Nalıncı, süklüm püklüm evine girerken iki komşusu acıyarak arkasından bakar.

4.Sahne
Peri kızı, eve giren nalıncıyı neşeyle karşılar.
PERİ KIZI     : Bugün sana tarhana çorbasıyla etli pilav yaptım canım sevgilim. Ama senin suratın neden asık böyle! Ne oldu, derdin nedir? Seni böyle görmeye dayanamam.
NALINCI      : Duyunca sen de dertleneceksin biricik perim. Padişah duymuş senin güzelliğini de ya peri kızını bana getirsin ya gözümün gördüğü her yeri halı döşetsin, demiş. Seninle vedalaşmaya geldim bu yüzden. Çünkü ne seni verebilirim ne o kadar halı döşetebilirim. Bu durumda padişahın emri ile cellada gideceğim.
PERİ KIZI     : Düşündüğün şeye bak! O utanmaz arlanmaz padişaha istediği gibi bir halıyı veririz, dert değil.
NALINCI      : (Sevinir.) Sahi mi? Nasıl olacak peki?
PERİ KIZI     : Sen şimdi benim kütüğü bulduğun dağa git. Orada büyük bir kaya var. (Bir yerden kamçı alır, nalıncıya uzatır.) Şu kamçıyı al, bununla o kayaya vur. Sen vurunca kayaya, bir kadın çıkar ortaya. Sakın korkma. O benim dadımdır. Ona istediğini söyle, sana hemen getirir.
NALINCI      : Ah peri kızı, bir tanecik sevgilim, bütün derdimi kederimi sen                              dindirdin.
Sahne kararır.

5.Sahne
Sahnede çınar, çam ve kayalar vardır. Nalıncı elinde kamçıyla sahneye girer.
ÇAM                          : Hah, işte yine kütüklerle konuşan adam! Ama elinde kamçı var bu kez. Herhalde kütükleri terbiye edecek.
ÇINAR           : Dur bakalım hemen hüküm verme.
ÇAM               : Belki de bizi dövecek. Ah ayaklarım olsaydı da kaçsaydım.
ÇINAR           : Nalıncı iyi bir adam, bizi neden dövsün?
ÇAM                          : Kuruyup kütük olalım diye, sonra da bizden tak tak takunya yapar herhalde.  
ÇINAR           : Bekleyelim bakalım ne yapacak.
Nalıncı bir kayaya kamçıyla vurur.
ÇAM                          : Hayda! Kayayı dövüyor, at mı sandı onu, yoksa eşek mi? Ne canı var ne kanı, kaya dövülür mü bilge çınar?
ÇINAR           : Bir bildiği vardır, dur bakalım.
ÇAM               : Dur bakalım dur bakalım, az sonra sıra bize de gelecek.
NALINCI      : (Bağırır.) Haydi dadı, çık ortaya!
ÇAM               : Bir de konuşuyor kayayla!
NALINCI      : (Kendi kendine) Herhalde bu kaya o kaya değil, biraz da şunu kamçılayalım hele.
ÇAM                          : Dedim ya sıra bize de gelecek, bak şimdi diğer kayaya geçti. Şuna dallarımla bir tokat savurayım da görsün.
Çam, dalıyla nalıncıya vurur. Nalıncı korkar.
NALINCI      : (Yüzünü korkuyla kapatıp bağırır.) Aman dadı, beni peri kızı gönderdi, vurma bana.
ÇAM               : (Güler) Bak nasıl da korkuttum.
ÇINAR                       : O seni dadı sandı, zavallı çam. Demek ki bir beklediği varmış burada, onu arıyormuş.
Nalıncı, çam dalını görünce boşuna korktuğunu anlar. Kayaya bir daha vurur. Kayanın ardından sisler içinde ürkütücü, çirkince bir kadın çıkar.
DADI             : Emret aslanım!
ÇINAR           : (Çama ) Gördün mü? Boşuna değilmiş nalıncının kayaları kamçılayışı! Dadıyı çağırıyormuş.
ÇAM                          : Ne dadısı! Cadı bu cadı! Korkulur bu nalıncıdan, bir daha iğnelerimin ucunu bile dokundurmam.
DADI             : (Nalıncıya) Emret aslanım! Ne istiyorsun benden?
NALINCI      : (Korkusunu yenmeye çalışarak) Şey! Peri kızının selamı var sana. Sende büyük bir halı varmış. Onu verecekmişsin bana.
DADI             : Bekle biraz!
Dadı kayanın arkasında kaybolur.
ÇAM               : Demek şu cadı dadı halıcıymış! Metrekaresini kaça satıyor acaba?
ÇINAR           : Ne yapacaksın sen metrekaresini? Bizim her tarafımız zaten yemyeşil halı.
Dadı kayanın ardından çıkar. Omzunda rulo edilmiş bir halı vardır.
NALINCI      : Bu halı her yeri nasıl kaplar dadı? Küçük değil mi?
DADI                         : Böyle göründüğüne bakma sen, açtıkça uzar gider, aç açabildiğince. Hem hafiftir merak etme, tüy gibi hafif!
NALINCI      : Hiç aklım almıyor, bu küçük halı nasıl kaplayacak her yeri? Neyse gidelim bakalım padişahın huzuruna, serelim halıyı, kurtaralım kelleyi.

I.BÖLÜMÜN SONU



                                                II.PERDE

1.Sahne
Padişah, tahtında oturmaktadır. Çevresinde üç veziri durur. Uşak yerden selamlar vererek içeri girer.
UŞAK                        : Nalıncı Mehmet geldi yüce padişahım. İstediğiniz gibi bir halı getirdiğini söylüyor.
PADİŞAH      : Vay vay! Gelsin bakalım, olmayan bir halıyı nasıl bulmuş biz de görelim.
Uşak geri geri çekilir. Nalıncı Mehmet omzunda halı ile girer.
PADİŞAH      : (Alaylı) Demek omzunda taşıyabileceğin kadar küçük, hafif bir halı gördüğüm her yeri kaplayacak öyle mi? (Kahkaha atar. Vezirlerine) Hadi bakalım, yardım edin de açılsın şu halı.
Vezirler, nalıncının omzundan halıyı alırlar, açarlar. Aça aça sahnenin dışına çıkarlar. Padişah gittikleri yöne seslenir.
PADİŞAH      : (Seslenir) Daha açılıyor mu?
VEZİRLER    : (Uzaktan, sahne dışından) Açılıyor padişahım!
PADİŞAH      : (Seslenir) Şimdi nerdesiniz?
VEZİRLER    : (Uzaktan) Sarayın bahçesindeyiz padişahım.
PADİŞAH      : (Seslenir)Yola çıkın!
VEZİRLER    : (Uzaktan) Çıktık padişahım!
PADİŞAH      : (Uzağa) Daha bitmedi mi bu kahrolasıca halı!
VEZİRLER    : (Uzaktan) Hiç açılmamış gibi padişahım!
Padişah, kapıya ya da pencereye yaklaşıp elini gözüne siper ederek halıyı görmeye çalışır. Gördüğü şey onu şaşırtmıştır. Nalıncıya döner.
PADİŞAH      : Nalıncı, nasıl ettin bilmem, ama istediğim gibi bir halı bulmuşsun. Fakat benim ikinci bir isteğim var. Bunu yapamazsan peri kızını alırım elinden.
NALINCI      : Ama padişahım…
PADİŞAH      : Sus! Karşı mı çıkıyorsun bir de bana! Yaz meyveleriyle dolu bir sepet istiyorum senden. Öyle bir sepet ki içindekileri bütün saray halkı yiyecek, ama bitiremeyecek.
NALINCI      : Ama şimdi mevsim kış padişahım! Yaz meyvesini nerden bulayım?
PADİŞAH      : O zaman al getir peri kızını bana! Duydun mu beni nalıncı, ya yaz meyvelerinden bitmez tükenmez bir sepet ya da peri kızı. Hadi bakalım var git şimdi!
Nalıncı başı önünde üzgün üzgün çıkar. Sahne kararır.

2.Sahne
Nalıncının evi. Peri kızı güler yüzüyle karşılar eve dönen üzgün nalıncıyı.
PERİ KIZI     : Ne oldu? Dadım vermedi mi her yeri kaplayan halıyı?
NALINCI      : Verdi vermesine, padişaha da götürdüm; ama ikinci bir isteği var ki birinciden daha da zor.
PERİ KIZI     : Neymiş bu utanmaz, arlanmaz padişahın ikinci isteği?
NALINCI      : Bir meyve sepeti, hem de bu kış mevsiminde yaz meyveleriyle dolu olacakmış. Diyelim ki aradık taradık bulduk meyveleri, ama yedikçe hiç eksilmeyecekmiş.
PERİ KIZI     : Üzüldüğün şeye bak! Al şu kamçıyı. Var git sen kayaya, kayadaki dadıya, istediğin gibi bir sepet bulacaktır o sana.
NALINCI      : Sahi mi sevgilim! Bizim için bulur mu öyle bir sepet?
PERİ KIZI     : Sen benim selamımı söyle yeter.
Nalıncı sevinerek çıkar evden.

3.Sahne
Orman. Çam, çınar, kayalar. Nalıncı elinde kamçı sahneye girer.
ÇAM               : Bak, senin nalıncı kaya terbiyesine geldi yine.
ÇINAR           : Unuttun mu dadıdan halı almıştı.
ÇAM                          : Demek halının taksidini ödemeye geldi. Borcuna da pek sadıkmış. Acaba metrekaresi kaçaydı? Şu cadı dadıdan korkmasam sorardım, ama…
ÇINAR           : Sus artık, sus da ne yapacak bu kez onu anlayalım!
Nalıncı bu kez alışık bir biçimde korkusuzca vurur kamçısıyla kayaya. Ama hiçbir şey çıkmaz. Bir daha vurur, bir daha vurur, şiddetini arttırır.
ÇAM               : Anlaşılan halı bozuk çıktı, bak öfkesinden kayayı parçalayacak.
ÇINAR           : Hayır, ondan değil öfkesi, dadı çıkmadı ya buna bozuldu sanırım.
ÇAM                          : Canım koskoca cadı dadı, zırt pırt çıkarsa ortaya ne cadılığı kalır, ne dadılığı… Kendisini ağırdan satıyor anlaşılan.
Nalıncı kamçısıyla bir daha vurur kayaya.
NALINCI      : Çıksana ortaya dadı! Peri kızının selamını getirdim sana.
Kayanın ardından sisler eşliğinde dadı görünür. Yüzü bembeyaz bir karışımla sıvanmıştır.
DADI                         : (Kızgın) Bir rahat yok senin yüzünden nalıncı! Cilt bakımı yaptırıyordum, mahvettin güzellik seansımı.
NALINCI      : Ama peri kızının selamı…
DADI                         : Ay o da koca kadın oldu, hâlâ benden bir şeyler istiyor. Bu sefer neymiş derdi?
NALINCI      : Dertleri peri kızı değil, padişah çıkartıyor. Bu isteğini yerine getirmezsek bizi birbirimizden ayıracak. Bir sepet yaz meyvesi ister bu sefer, ama ye ye bitmeyecekmiş.
DADI                         : Aman aman ne obur adammış şu sizin padişah da. Ne yani şimdi bu mevsimde hormon kullanıp şeftali mi üreteyim? Alt tarafı dadıyım yani.
NALINCI      : Eline ayağına düştük dadıcığım, bir iyilik daha yap bize.
DADI             : İyi iyi, bekle hele…
Dadı, kayanın ardında kaybolur. Nalıncı eli ardında heyecan içinde volta atar. Dadı bir dakika sonra elinde büyükçe bir sepet içinde türlü yaz meyveleri ile görünür.
DADI             : Al bakalım, istersen bütün sarayı istersen bütün şehri doyur.
ÇAM               : Ah ah! Şu cadı dadı padişah olsa ülkede aç insan kalmayacakmış.
DADI             : (Çama) Sen sus bakayım, çam yarması, politikadan ne anlarsın sen!
ÇAM               : Beni nasıl duydu! Aman aman bir daha ağzımı açarsam…
ÇINAR           : Ben sana demiştim, olur olmaz her şeye burnunu sokma diye.
NALINCI      : Sen bana mı çam yarması mı dedin dadıcığım? Aşk olsun ben senin peri kızının biricik eşiyim.
DADI                         : Sana demedim nalıncı, hadi sen git de padişahın gönlünü eyle. (Kendi kendine) Bizim kız da nerden bulur böyle bir işe yaramaz adamları bilmem. Gide gide kime yâr oldu.
NALINCI      : Beni küçümseme, ben dünyanın en iyi nalınlarını yontarım.
DADI                         : Tamam tamam onu biliyoruz, hadi şimdi kafamı yontma da arsız hırsız padişahın sepetini götür.
Nalıncı hafif kızgın bir ifadeyle oradan uzaklaşır.
DADI             : Gideyim de güzellik seansıma kaldığım yerden devam edeyim.
Dadı kayanın ardında sisler içinde kaybolur. Sahne kararır.

4.Sahne
Padişahın odası. Arkasında üç vezir. Uşak yerden selamlarla sahneye girer.
UŞAK             : Nalıncı geldi yüce padişahım, istediğiniz sepeti getirdiğini söylüyor.
PADİŞAH      : (İnanmayarak, alaylı) Sepet ha! Hem de istediğim sepet! Bu mümkün değil, gelsin bakalım ne çıkacak sepetten.
Uşak geri geri çekilir, hemen ardından Nalıncı girer.
NALINCI      : Padişahım, işte sepet, işte yaz meyveleri, afiyet olsun!
PADİŞAH      : Yedikçe bitmeyecek, öyle mi?
NALINCI      : Yedikçe bitmeyecek padişahım.
PADİŞAH      : (Vezirlerine) Hadi bakalım yiyin şunları bir çırpıda da sepetin dibini görelim.
Vezirler,  sepetin başına çullanırlar. Ağız şapırtıları homurtular birbirine karışır.
PADİŞAH      : (Vezirlerine) Sepetin dibi göründü mü?
1.VEZİR        : Görünmedi padişahım!
PADİŞAH      : Hadi mızmız adamlar, yiyin de bitsin, sonuna kadar yiyin, bir kiraz çöpü bile kalmasın.
Vezirlerin yeme hızı gittikçe düşmektedir, kimi karnını ovuşturmaya kimi cebine doldurmaya, kimi koynuna sokuşturmaya başlar.
PADİŞAH      : Sepetin dibi göründü mü?
2.VEZİR        : (Şişkinlikten zor konuşur.) Görünmedi padişahım.
PADİŞAH      : Çabuk yiyip bitirin hepsini! Çatlasanız da patlasanız da yiyin!
Vezirler zorla bir iki parça daha yiyip dayanamayarak yere düşmeye başlarlar. Sepetin başında kimse kalmaz. Nalıncı gülümsemektedir.
NALINCI      : (Gururla) İstediğiniz sepet budur padişahım.
Padişah yerinden kalkıp sepetin içine bakar. Şaşkınlıkla konuşur.
PADİŞAH      : Sepet dolu, daha yarısını bile yiyememişler.
NALINCI      : Size istediğinizi verdiğime göre artık evime gidebilir miyim padişahım?
PADİŞAH      : Dur bakalım, öyle hemen kaçmak yok! Son bir isteğim daha var senden. Bunu da yaparsan peri kızını bağışlayacağım sana. (Nalıncıya arkasını dönüp kendi kendine) Yapacağına ihtimal yok, o yüzden bu sefer peri kızı kesinlikle sarayımda sultan olacak. (Nalıncıya) Şimdi iyi dinle beni. Bana yeni doğmuş bir çocuk getireceksin, bu çocuk karşımda el pençe divan durup benimle konuşacak.
NALINCI      : (Şaşkınlıktan ağzı açık) Hem yeni doğmuş olacak hem sizinle konuşacak öyle mi?
PADİŞAH      : Evet aynen öyle olacak. Hadi bakalım şimdi git bul o çocuğu bana.
Nalıncı kös kös çıkar. Padişah arkasından ellerini ovuşturur.
PADİŞAH      : Peri kızı benim olacak! Peri kızı benim olacak! Peri kızı benim olacak.
(Ayağı meyve sepetine takılır ve yüzüstü düşer. Bayılırken) Peri kızı kimin olacak?
Sahne kararır.

5.Sahne
Nalıncı evine girer. Söylenmektedir.
NALINCI      : Mümkün değil! Mümkün değil! Bulunmaz böylesi… Hem yeni doğmuş olacak hem konuşacak! Hem yeni doğmuş olacak hem konuşacak.
PERİ KIZI     : Neler mırıldanıyorsun sevgilim! Nedir yeni doğan, nedir o konuşan?
NALINCI      : Padişahın bu kez istediğini ne senin dadın ne anan ne baban kimse yapamaz.
PERİ KIZI     : Allah Allah! Ne istedi ki bu kez, o utanmaz arlanmaz adam!
NALINCI      : Olmazı istedi, eşi benzeri görülmemişi istedi.
PERİ KIZI     : Neymiş o olmaz! Benim dadım, olmazı oldurur, solmazı soldurur.
NALINCI      : Bu kez yeni doğmuş bir bebek istedi, hem de huzuruna çıkıp konuşacakmış! Olur mu böyle şey bir tanem?
PERİ KIZI     : (Serinkanlılıkla) Sen hiç merak etme benim kız kardeşim doğuracaktı, doğurmadıysa da eli kulağındadır.
NALINCI      : Aaa! Nasıl olur?
PERİ KIZI     : Ne yani benim kız kardeşim doğuramaz mı?
NALINCI      : Canım, bir tanem, doğurur doğurmasına da, yeni doğan çocuk hiç konuşur mu?
PERİ KIZI     : Konuşur konuşur… Dadım olmazı oldurur, solmazı soldurur, dedim ya. Sen al şu kamçıyı doğru kayaya, kayadaki dadıya.
NALINCI      : Dadı ne istediğimi öğrenince bu kamçıyla döver beni.
PERİ KIZI     : Dövmez dövmez merak etme, biraz söylense de verecektir istediğini. Hadi yerine getirelim padişahın son isteğini.
Nalıncı kamçıyı alır umutsuz, süklüm püklüm evden çıkar. Sahne kararır.

6.Sahne
Orman, çam, çınar, kayalar. Nalıncı sahneye umutsuzca girer.
ÇAM              : Eyvah! Nalıncı geliyor, demek ki yine cadı mıdır, dadı mıdır o çıkacak ortaya.
ÇINAR           : Çeneni tutarsan bir şey olmaz! Doğrusu bu kez ben de merak ediyorum nalıncının ne isteyeceğini.
Çekinerek korkarak vurur kayaya.
NALINCI       : (Boynunu tutar.) Ah bu boynum ya dadının elinde ya celladın…
ÇAM               : Baksana bu kez korkuyor nalıncı.
ÇINAR           : Yerine getirilmesi zor bir dileği var demek ki.
ÇAM               : Ne güzel! Ne güzel!  Eğleneceğiz öyleyse şimdi.
ÇINAR           : İnsanların zor durumlarıyla eğlenmek hoş bir şey değil.
ÇAM              : Ama geçen gün ayağı taşa takılıp düşen çobana sen de gülmüştün unutma
ÇINAR           : Kendimi tutamadım, ama sonra çok utandım.
NALINCI       : Hey! Dadı! Getirdim sana peri kızının selamını.
Kayanın ardından dumanlar çıkar. Genç bir kız görünür.
NALINCI      : (Şaşkın) Ah! Dadı! Ne kadar gençleşmiş, ne kadar güzelleşmişsin! Demek ki işe yaramış güzellik seansları.
KIZ                 : (Güler) Ben dadı değil, kuaför çırağıyım. Dadı saçını boyatıyor gelemez şimdi.
NALINCI       : Bu dadı da sonradan sonraya bir güzellik sevdasına kapıldı.
KIZ                 : (Onaylar.) Hııı… Sarıya boyatıyor saçlarını.
NALINCI      : Yakışır mı acaba? Üff! Bana ne dadının saçından sanki! Ben ondan bebek isteyecektim aslında.
KIZ                 : (Güler) Bebek mi? Ama dadı hamile değil ki… Hem o hiç evlenmedi. Şimdi onun için, yani bir eş bulmak için kendine bakmaya başladı.
NALINCI      : Dadının kendi bebeğini istemiyorum ben… Üff nasıl anlatsam, en iyisi onu çağır sen.
KIZ                 : Peki çağırayım, kızarsa sana karışmam ama.
Kız, kayanın ardında kaybolur.
ÇAM              : Gördün mü? Önce halı istedi, sonra bitmez tükenmez meyve sepeti şimdi de çocuk istiyor. Bence iyi bir şamarı hak etti bu nalıncı. Vurayım mı?
ÇINAR           : Canım isteyen o değil ki, padişah istiyor, nalıncının ne günahı var?
ÇAM               : Neyse bak bak, dadı çıkacak, tokadı o atsın artık.
Dadı kendine hiç yakışmayan sarı ve kabarık saçlarla ortaya çıkar.
DADI             : (Öfkeli) Senin yüzünden kısmetim kapanacak nalıncı. Ne berberde rahat var ne güzellik salonunda. Söyle bakalım ne istiyorsun şimdi ha?
NALINCI       : Peri kızının selamı var.
DADI              : Geç o selam kısmını. Ne istiyormuş?
NALINCI       : Yeni doğmuş, ama konuşan bir çocuk istiyoruz.
DADI             : Tövbe tövbe! Siz ikiniz dünyanın düzenini altüst etmeye karar verdiniz anlaşılan.
NALINCI      : Olmaz bir şey istediğimizi biliyorum. Ama peri kızı dedi ki, benim dadım solmazı soldurur, olmazı oldurur.
DADI              : (Gururlanır.) Gönül okşamayı da pek iyi bilir.
NALINCI      : Kız kardeşi doğurmak üzereymiş, işte o bebeği verirsen her şey yolunda gidermiş.
DADI             : Eh, mademki solmazı soldurur, olmazı oldurur, dedi; yapmak gerek en iyisini. Sen bekle biraz burada, şimdi alır gelirim yeğenini.
NALINCI       : (Şaşırır.)Yeğenimi mi?
DADI             : Peri kızının kız kardeşinin çocuğu senin yeğenin olmaz mı? Aaa bu da hiçbir şey bilmiyor ayol. Bekle burada, bekle hadi.
Dadı kayanın ardında kaybolur.
ÇAM               : Hayret, cadı dadı fazla kızmadı.
ÇINAR           : Kızardı kızmasına, ama peri kızının gönül okşayıcı sözü onun da yüreğini yumuşattı. Demek ki güzel sözler pek çok kapıyı açıyor.
ÇAM              : (Dalkavukça) Çınar kardeş, çınar kardeş! Ne görkemli ne köklü ne bilgili ağaçsın sen!
ÇINAR           : Ne istiyorsun yine benden?
ÇAM               : Bir şey istediğimi de nerden çıkardın?
ÇINAR           : Ee sen insana kolay kolay güzel söz söylemezsin. Ama bende peynirini tilkiye kaptıran aptal karga gözü yok, boşuna yorma çeneni.
ÇAM               : Bak bak çıkıyor cadı dadı!
Dadı iki avucunu kapatmış bir şey saklayarak çıkar kayanın ardından.
NALINCI       : Hani nerede çocuk?
DADI              : Aç avucunu!
NALINCI      : Ne koyacaksın avucuma, leblebi mi? Ben senden leblebi istemedim ki? Çocuk istedim, çocuk!
DADI              : Çocuk avucumda zaten, üşütmemek için kapalı tutuyorum.
Nalıncı şaşkınla uzatır ellerini. Dadı avucundakini ona aktarır.
DADI             : Hadi şimdi doğru padişaha! Bu son isteği olsun, bak sonra karışmam ha!
Nalıncı gözünü avucundan ayırmayarak dikkatle yürür.
NALINCI       : (Kendi kendine) Gerçekten konuşuyor mu acaba?
Çocuk dış ses olarak konuşur.
ÇOCUK          : (Dış Ses) Enişte! Enişte! Beni nereye götürüyorsun?
NALINCI       : Konuştu! Sahiden konuştu!
ÇOCUK         : Enişte! Hadi bir an önce işimizi yapalım da, annemin yanına döneyim ben!
NALINCI      : Tamam aslanım! Tamam koçum! Şimdi padişaha bir uğrayalım. Sonra seni sağ salim teslim ederim annene, hiç merak etme! (Sevinçle zıplar.) Konuşuyor! Konuşuyor!
Sahne kararır.

7. Sahne
Padişahın odası. Üç vezir arkasında. Uşak içeriye yerden selamlarla girer.
UŞAK            : Nalıncı Mehmet geldi yüce padişahım! İstediğiniz gibi bir çocuk getirdiğini söylüyor.
PADİŞAH      : (Şaşarak) İstediğim gibi mi? Yani hem yeni doğmuş, hem de konuşan bir çocuk öyle mi?
UŞAK            : Öyle söylüyor padişahım.
PADİŞAH      : Gelsin bakalım, bu kadar kolay mıymış öylesi bir çocuk bulmak, görelim.
Uşak geri geri çıkar. Nalıncı avuçları kapalı girer.
PADİŞAH      : Hani nerede bu çocuk nalıncı? Kimi kandırıyorsun sen?
NALINCI      : (Avucunu uzatır.) Burada padişahım, avucumda.
ÇOCUK         : (Dış ses) Beni emretmişsiniz padişahım! İşte geldim!
PADİŞAH      : (Yaklaşıp nalıncının avucuna bakar.)Sen de kimsin?
ÇOCUK         : (Dış ses) Ben mi? Ben sizin istediğiniz yeni doğmuş çocuğum.
PADİŞAH      : Yıkıl karşımdan bücür! Bütün planlarımı alt üst etmeye mi geldin?
ÇOCUK         : Senin hain planların bize işlemez!
PADİŞAH      : (Vezirlere) Alın bu ikisini de cellada teslim edin! Koskoca padişaha saygısızlık etmek neymiş görsünler!
1.VEZİR        : Ama padişahım, sizin istediğiniz her şeyi yaptı nalıncı, onu nasıl idam edersiniz?
PADİŞAH      : (Diğer iki vezire) Alın bu veziri de verin cellada!
2. VEZİR       : Ama padişahım… Nalıncı bütün istediğiniz şartları yerine getirdi. Baş vezir de haklıydı…
PADİŞAH      : (3. vezire) Al bunların hepsini götür cellada!
3.VEZİR        : Ama padişahım, siz haksızsınız!
PADİŞAH      : Ne sen de mi? (Dışarıya) Hey! Kimse yok mu bu sarayda benim emirlerimi dinleyecek!
ÇOCUK         : Sizin haksız emirleriniz varsa, kimse dinlemez padişahım!
PADİŞAH      : Sus! Sen daha konuşuyor musun? Daha yeni doğmuş, bir de karşı çıkıyor padişahına!
ÇOCUK         : Siz yeni doğmuş olsun hem de konuşsun demediniz mi?
PADİŞAH      : (Kılıcını çekip nalıncının üzerine yürür.) Hep sen açtın bunları başıma! Şimdi hepinizin cezasını vereceğim.
ÇOCUK         : Taş ol! Taş ol zalim padişah!
Padişah elinde kılıcıyla heykel gibi kalır. Vezirler yaklaşıp onun gerçekten taş olup olmadığına bakarlar. Kıpırtısız olduğunu görünce sevinerek nalıncıya yönelirler.
1.VEZİR        : Nalıncı, sen bizi zalim bir padişahtan kurtardın. Biz de nasıl yapsak da bu padişahtan kurtulsak diyorduk. Gel bundan sonra sen bu ülkeye padişah ol!
NALINCI      : Şey ben mi? Ama ben basit bir nalıncıyım.
ÇOCUK         : Enişte! Enişte! Ne olur sen ol padişah!
2.VEZİR        : Sen cesur ve çalışkan bir adamsın, işini iyi yaparsın.
NALINCI      : Ama ben nasıl yönetirim bu koca ülkeyi?
ÇOCUK         : Enişte! Enişte! Ben sana yardım ederim.
3.VEZİR        : Eski padişahtan daha iyi yönetirsin, çünkü sen halkın sıkıntılarını bilirsin.
1.VEZİR        : Halka zulüm etmezsin!
2.VEZİR        : Adaletli olursun!
3.VEZİR        : Komşu ülkelerle iyi geçinirsin!
NALINCI      : Eh ne yapalım, mademki siz eski padişahtan yıldınız, beni padişahlığa seçtiniz. Kabul ediyorum ben de o zaman.
Nalıncı tahta oturur. Vezirler heykel gibi kıpırtısız eski padişahı sahneden eşya gibi taşımaya çalışırlar.
NALINCI      : Peki bu donmuş padişahı ne yapacaksınız?
1.VEZİR        : Şehrin meydanına anıt diye dikeceğiz.
2.VEZİR        : Altına bir yazı çivileyeceğiz. Diyeceğiz ki “Ülke yönetmek düdük öttürmeye benzemez. İyi yöneticiler başımızın tacı, kötülerin sonu, işte böyle pek acı.
ÇOCUK         : (Dış Ses) Hayır! Hayır! Ben padişahı eski haline getireyim, siz meydana başka bir heykel dikin.
NALINCI      : (Avcuna bakarak) Ya yine padişahlığa yeltenirse! Ya peri kızını benden almak isterse…
ÇOCUK         : Hayır istemeyecek bundan sonra senin bıraktığın yerden nalıncılığa o devam edecek. …  Hadi şimdi beni ona yaklaştır da uyandırayım.
Nalıncı kalkar padişaha yürür, avucunu kıpırtısız padişaha doğru uzatır.
ÇOCUK         : Adam ol! Adam ol! Zalim padişah!
Padişah kendine gelir, elini ayağını oynatır. Nalıncının omzundan nalınları alır. Sahnede dolaşmaya başlar.
PADİŞAH      : Hadi hanımlar! Hadi beyler! Tam ayağınıza göre nalınlarım var! Ne nasır yapar ne ağrı, benim nalınlarım baş tacı! Hadi hanımlar, hadi beyler tam size göre nalınlarım var!
Peri kızı ve altı kız müzik eşliğinde dans ederek sahneye girerler. Sahnedekilerle birlikte şarkı söyleyip dans ederler.
Nalıncının nalınları
Tak tak eder ayakları
Gece gündüz çalışır
Hiç usanmaz parmakları
Güllerle sedeflerle
Hep süsler topukları
Ah nalıncı nalıncı!
Çalış akşama kadar
Senin ince emeğinle
Güzelleşsin ayaklar

OYUNUN SONU                (Yazan: Miyase Sertbarut)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Okullar için tiyatro SINAVSIZ HAVA SAHASI

Miyase Sertbarut'un Hayatı

ÇÖP PLAZA